Milli ara her takım için fırsatlar içerir. Bazıları için bu kondisyondan ibarettir, bazıları için teknik analiz ve geliştirme fırsatıdır.

Bazı takımlar içinse bu zaman aralığı şapkayı önüne koyma vaktidir.

Yönetimden tutun, hocasına, oyuncusuna, taraftarına kadar herkes için düşünme fırsatıdır.

Ne yapmaya çalışıyoruz,

ne yapabiliyoruz,

ne yapmalıyız?

Bu soruların cevaplarını arar bazı takımlar.

Ve bence biz de bu zamandayız.

Yönetim neler yaptı mesela?

Neler başarıldı, neler yarım kaldı,neler boşa gitti..?

Sportif ve idari anlamda yapılan planlamalar ne kadar doğruydu ve sürdürülebilir olanlar, geliştirilmesi gerekenler neler?

Mali anlamda geçilen engellerin değerlendirmesi, geçilmesi gereken engellerin hazırlık ve harekat planlamaları ne alemde?

Hoca ve ekibi...

Nereden nereye geldiler?

Birikimleri, burada işe yaradı mı?

Hedef belirlerken hangi armayı giydiler?

Kendilerini "Bursasporlu" hissediyorlar mı yoksa hâla profosyonellik kısıtlamasına takılı duygularda mı cebelleşiyorlar?

Sevdiler mi bizi..?

Kendilerinden isteneni anladılar mı?

Eldeki kadroyu teknik ve mental anlamda, şehrin beklentilerine göre kullanabiliyorlar mı?

Kendi oyun planlamaları ile şehrin oyun planlamaları arasında sıkışmak zorluyor mu onları;orta yolu bulmak mı lazım,inat etmek mi?

Birkaç mesajla "anladım sizi" dedikten sonra, kafasında oluşan planlamalardan ne kadar emin?

Kendisine duyulan saygıyı ve sevgiyi hissedebiliyor mu?

Travmalardan geçmiş taraftarların bazıları ona kızıyor diye takılı kalıyor mu kafası?

Egosuyla baş başayken - her insan gibi - teknik kimliği ile şahsi kimliğini çatıştırıyor mu?

Bu zamana kadar hangi yanı galip geldi,bundan sonra hangi tarafı galip gelmeli?

Oyuncular...

İlk 11'dekiler, kulübedekiler...

Nerede olduklarının farkındalar mı?Sahip olduklarının değerini biliyorlar mı?

Kendi idealleri dışında koskoca camianın da hayallerini sırtlarına giydiklerinin önemini idrak ettiler mi, edecekler mi?

Ben oldum vesvesine kendini kaptıranlar ile ham olanlar bir arada birbirini nasıl etkiliyor?

Bazılarının bir kaç yılı var bazılarınınsa daha uzun yılları var yeşil arenada.

Ne planladılar, Bursaspor bu planların neresinde?

Kenderini "Bursasporlu" hissetmek için neye ihtiyaçları var?

Taraftar...

Ahh be neler çekti bu taraftar...

Zirveye döve döve,tertemiz çıktı 2010'da (!)

(Bu ünlemin anlamını gündemi takip edenler bilecektir.)

Taraftarın beklentileri hiç değişmedi.

Kendimi bildim bileli skorlar, kupalar ikinci planda kaldı; sahadaki temsiliyeti daha fazla önemsedim. Başı yerde, eli belinde oyuncuları sevmedik hiç.Yenilsek de ezilmeyelim mantığı orta yerimize oturmuş beklentilerimizin.

Saldıran,cesur futbol oynayan ekipler bizi daha mutlu temsil etmiş. Şenol Güneş zamanı ligi 7. mi bitirmiştik ne, herkes mutluydu sahadaki oyundan, duruştan,mücadeleden...

Taraftar hep ister elbet...

Ama her zaman gelmez öyle hocalar,oyuncular.

Tribünden evrim geçirtir gerekirse oyuncuya bizim taraftar. Kendisinin bile bilmediği yeteneklerini döker sahaya oyuncu...

Şimdi taraftar camiasında küskün, kızgın amigolar, abiler, tribüncüler var.

Çoğu büyük cefakar,emektar...

İhtiyaçları en çok hissedilen insanlar.

Umutlarıyla ya da umutsuzluklarıyla kitlelere yön verebilen insanlar. Onlar da bu milli arayı düşünerek geçirmeliler bence...

Yoklukları nelere mal oluyor?

Bir de "en akıllı olanlar" var...

Futbol adına her şeyi bildiğine inanan, her türlü düşüncesinin doğruluğundan emin olan, hakareti eleştiri zanneden, kendisi eleştirildiğinde gram tahammülü olmayan...

Yönetime akıl verir,

Hocaya akıl verir,

Oyuncuya akıl verir,

Taraftara da akıl verir...

Her oluşan olumsuzlukta bir can yakan cümle kurar...

Umutsuzluk yayar kendi etrafına...

Hele sanal alemde daha da cesur olurlar...

Aklı başında sitem edenleri, eleştirenleri korkaklıkla suçlar; herkes kendi gibi düşünsün ister.

Niyeti üzüm yemek olanla, bağcıyı dövmek olanlar o kadar aşikar ki sizlerin de etrafında,sanal aleminizde vardır bunlardan.

Onlar da düşünsün diyeceğim ama beyhude olacak biliyorum...

Biz zor günlerdeyiz değil mi dostlar?

Zor zamanların kilit kelimesi dayanışmadır.

Maddi anlamda şehir olarak bu dayanışmanın hakkı verilemedi ama manevi olarak verilebilir.

Güzel günler gelecektir, sabredip destekleyelim.

Takımı daha da beter edeceklerse yönetimi de gönderelim hocayı da oyuncuları da ama yerlerine ne koyacaksak önceden ayarlayalım.

Öyle olmalı, böyle olmalı demek kolay, zor olan icraattir.

İcraatte olanları önce tam destekleyelim ki onlar da demesin biz gereken destegi alamadık.

Keçiören maçı ve sonrasında her şeyin daha kolay tahammül edileceği ve umutların yeşereceği bir sürecin başlayacağına inanıyorum.

Ligteki diğer takımlara, İstanbul'un bize baktığı gözle baktıkça hem saygısızlık etmiş oluruz hem de kendimizi kandırmış oluruz!

Kelam bitti...

Şimdi kendi adıma düşünme zamanı...

Ben ne yaptım,

sonuçları ne oldu,

ne yapmalıyım?

Saygılarımla...