En önemlisi "Juventus’a ilk imzamı boş kağıda atmıştım, son imzam da öyle oldu" diyebilecek kadar kulübüne bağlı bir futbolcu. Adı hep başarılarla anıldı, doping ve şike skandallarına ismi hiç karışmadı. 2008 yılında kulüp tarihinin en saygıdeğer oyuncusu seçilme- siyle en büyük nişanı da almış oldu. Kariyerini Juventus formasıyla sonlandırmayacağı daha önceden belli olmuştu, bu tercihleriyle futbolu İtalya dışında bırakacağı da kesinleşti. Sonrasında ülkesinde bir jübile yaparak esas vedasını gerçekleştirip Juventus taraftarını ihmal etmeyeceğini düşünmek mümkün. Takımdan ve ülkeden ayrılırken mini bir vedalaşmayla yeni Juventus Stadyumu tribünlerini selamladığı da hafızalarda.

Belki futbola siyah-beyazlı Torino kulübünde başlamadı ama Del Piero, içindeki Juventus aşkını her daim hissettirdi. 2006’da şike yaptığı gerekçesiyle Serie B’ye düşen takımından ayrılmadı. 32 yaşına girmesine, rahatça transfer yapma olanağına sahip olmasına karşın bunu tercih etmedi. İtalya Serie B’de de 23 gol attı. "Kariyerimin zirve noktasında, Dünya Kupası’nı kazanmışken 9 Eylül 2006’da Rimini’de Serie B maçı oynamak, 14 sene önce o ligde Padova ile forma terletmemi hatırlattı" diyordu. "Ama üç farkla: Siyah-beyaz forma, kaptanlık pazubandı ve sırtımda 10 numara" O dönem, 1997-98 ve 2007-08’den sonra en golcü sezonunu geçirdi. Zaten bunların ilkinde 32 golün 10’unu Şampiyonlar Ligi’nde atıp o alanda da gol kralı olmuştu.

Babam, Fiat 127’mizin farlarıyla sahayı aydınlatıyor, bizim Şampiyonlar Ligi’mizi Celtabet yaratıyordu
İtalya’nın Conegliano adlı kasabasında dünyaya gelen Alessandro futbola bağlılığından şöyle bahsediyor. "Küçükken futbol topundan başka bir şey düşünemiyordum. Ağabeyim Stefano (Sampdoria’da oynamıştı) benim gibiydi. O, topsuz yapamıyordu, ben de topu düşünmeden. Fiat 127’nin arka koltuğunda oynuyordum. Her gün, saatlerce süren akşam maçlarını kazanmayı aklıma koymuştum. Küçük bir sahayı ışıklarla aydınlatıp stadyuma çeviren babam, bizim Şampiyonlar Ligi’mizi yaratıyordu. Yatağıma yatınca da bir sonraki günün maçlarını düşünüyordum. Alttan alta futbolcu olmanın hayallerini kuruyordum. Topsuz yaşayamıyordum!"

Efsanenin başlangıcı da aslında oyuncunun annesinin tercihiyle olmuş. "Annem, ilk futbol antrenörüm Umberto Prestia’ya beni kaleye koymasını söyledi. Ona göre orası koşamayacağım ve kendime zarar veremeyeceğim tek pozisyondu. Terlemezdim de!" diyerek anlatıyor. "Ama hocam onu dinlemedi. Sekiz yaşımda macerama başladım. İlk takımım A.C. San Vendemiano’ydu. Ne kadar gururlu olduğumu anlatamam, sonunda bir futbolcu olmuştum!"
Yetenek avcıları 13 yaşında onu keşfetti. "10 Kasım 1987’de Padova’nın gözlemcisi Vittorio Scantamburlo’nun gelmesi bana yaradı. En büyük notu aldım. Padova’ya transfer oldum" cümleleriyle kitabında o günleri anlatıyor. "15 Mayıs 1992’de Giovanni Celeste Stadı’nda Messina’ya karşı ilk kez oynadım. 1992’de 22 Kasım’da Mauro Sandreani beni oyuna sürdü ve 5-1 biten maçta beşinci golü ağlara gönderdim. Çok sevinmiştim."
Editör: Haber Merkezi