Son günlerde, Bursa'da; yeşil-beyazlı camia, takımına tam destek vermek için büyük ölçüde kenetlendi.

Sosyal medyada çok az bir kesim, bazı kişilere kızarak, "pire için yorgan yakma" derdinde olsa da...

"Yeter artık, ne olacaksa olsun" diyenlere katılmak mümkün mü?

İnsan, vazgeçilmez sevdasına sırtını dönebilir mi?

"Ne halin varsa gör!" diyebilir mi?

Gönlü buna elverir mi?

Mümkün mü?

Bir de...

"Küme düşme" sözcüğünü ağzından düşürmeyenler var!

Twitterda, facebookta, instagramda, işyerinde, okulda, kahvehanede, otobüste konuşanları, yazıp söyleyenleri görüyorum.

Tabii ki gerçekçi bakmak gerek.

Bugün için;

Tehlike var mı?

-Var!

Büyük mü?

-Evet! 

Ama ortada henüz oynanmamış 11 maç ve alınması olası 33 puan var!

Şimdi bana;

"Ah be Serkan, koskoca 23 haftada 4 galibiyet alabilmiş bir takım, 5'i evinde olmak üzere kalan 11 maçta 5 galibiyet veya 15-16 puan mı alacak?" diye sorabilirsiniz.

Buna da eyvallah.

KAPISINA KİLİT Mİ VURALIM?

E, o zaman, şimdi de ben soruyorum:

-N'apalım, Özlüce'nin kapısına kilit vurup, yani dükkanı kapatıp terk-i diyar mı eyleyelim?

Bu kent bizim.

Bu kulüp bizim.

Başka memlekette yaşamaya niyetimiz de yok!

Bu saatten/yaştan sonra başka takım tutacak halimiz de!..

Hep demiyor muyuz;

"Pazara kadar değil, mezara kadar" diye...

Ee, öyleyse;

Bu kadar kolay teslimiyetçilik var mı?

Bize yakışır mı?

Tabii ki hayır!

Zaten bu; duymak istemediğimiz kelime, sosyal medyada, gazete, radyo ve televizyonlarda ne kadar çok kullanılırsa, o kadar çok futbolcuların ve camianın bilinçaltına yerleşir!

Bu durum, özgüven kaybını daha da arttırır.

(Bu arada, kulübün psikolojik destek kararı, geç de olsa güzel bir uygulama.)

BU SENDROMA KAPILMAYALIM

Bu özgüven kaybı ise, sosyolojideki; "öğrenilmiş çaresizlik"(*) sendromuna dönüşürse, onarılmaz yaralar açabilir.

Hani, cam fanus içinde tutulan pireler, çıkmak için zıpladıkça, fanusun ağzına konan cam kapağa çarparlarmış.

Birçok defa zıplayıp da hep cam kapağa çarpan pireler, bir süre sonra cam kapak açılmasına rağmen, "nasılsa kurtulamıyoruz" diyerek, zıplamaktan vazgeçmişler.

Oysa, fanusun ağzı açıkmış ve kurtulacaklarına inanarak, denemeye devam edip zıplasalar; kurtulacaklarmış!

İşte, pirelerin bir süre sonra pes etmelerine, "öğrenilmiş çaresizlik" sendromu deniyor!

Peki;

-Bursasporlu bir renktaşa erkenden pes etmek yakışır mı?

-Savaş bitmeden, psikolojik çöküntüye girip teslim bayrağını çekmek yakışır mı?

SAVAŞI, VAZGEÇTİĞİNDE KAYBEDERSİN!

Hani meşhur bir söz vardır:

"Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir!"

Armaya duyduğu sevda uğruna; bugüne dek birçok şeyden vazgeçen bu cefakar taraftar, takımı ateş hattına girdi diye pes eder mi?

Hemen teslim bayrağını çeker mi?

Hangi kitapta yazar böyle bir şey?

Nerde görülmüş!

Yok öyle yağma!

Eğer, sen de "kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin!" diyorsan, işte şimdi takımına sımsıkı sarılmanın,

Armaya sahip çıkmanın,

Kenetlenmenin tam zamanı!

ZAFER, ZAFERE İNANANLARINDIR!

Biliyoruz ki;

"Kurtuluş Savaşı" öyle parça parça değil, topyekün mücadele ile kazanılır.

Senin neferin yere düşse, tutup kolundan kaldıracaksın:

"Haydi koçum; mücadeleye devam. Zafere inan; kazanacağız" diyeceksin.

Camia üzerinde o sinerjiyi sen oluşturacaksın!

Nefatif çağrışımlara neden olan "düşme" kelimesini de lugatından çıkaracaksın!

Öyleyse;

Gün, birlik olma,

Geçmişte yaşanan her şeye sünger çekme ve,

Bugünden tezi yok; Armaya tam destek olma günüdür!

DİP NOT:

(*)Öğrenilmiş çaresizlik: Bir konuda; sürekli olumsuz tepki alma deneyimi yaşanması sonucunda, ortaya çıkan başarısızlığı kökten kabullenme durumudur. Başarısızlığı kabulleniş, öylesine güçlü bir psikolojik etkidir ki; bazen başarısızlığın önündeki tüm engeller kalksa da, kişi başarısız olacağına inandığı için engelin kalkmış olduğunu fark edemez. Ve artık başarısız olmayı kabul eder.

Editör: Haber Merkezi