Uzun bir aradan sonra 3 puan alınan bir maçın yazısını yazma keyfinde olduğumu başlangıçta belirtmiş olayım.

Bursasporlular olarak, 9 haftanın ardından tekrar 3 puanı görmek yaramıza bir nebze de olsa tuz bastı. Az da olsa ferahlayıp sakinleştik. Tabi bu durum var olan sorunların üstünü örtmeye yetmeyecektir.

Saha kenarından gözlemlediğimde ilk gözüme çarpan durum, futbolcuların bu maçı kazanmaya gerçekten niyetli olduklarıydı. Bu halleri, rakip oyuncular tarafından da sezildi. Daha maçın başında onlara "biz bugün sizi yenmeye çıktık" duruşunu gösterdi oyuncularımız. Bizim arzu ettiğimiz başlangıç her zaman bu olmuştur çünkü armanın ve formanın zaten bu gücü ortadadır. Onu üstüne giyen oyuncunun, ruhuna da giymesi gerekir.

Nitekim, oyuncularımızdaki bu oyun isteğinin sebeplerini düşünmeye başladım.

Mesela, uzun zamandır galip gelmemek sonunda ağırlarına gitmiş olabilir.

Taraftarın gerek "gerçek alemde" gerek "sosyal elemde" gösterdiği reaksiyon onları oynamaya itmiş olabilir.

Galatasaray maçı sonrası yaşanan yönetim ve hoca üzerindeki istifa çağrıları, hocayla devam kararı da etkilemiş olabilir.

Basından duyduğumuza göre oyuncular," hoca kalsın" demişlerdi. Belki hoca" kalmamı gerçekten istiyorsanız, çıkın ve bu maçı alın." motivasyonu yüklemiştir.

Oyuncular, bu maçı da kazanamazlarsa başlarına neler geleceğini anlamış da olabilirler (!)

Kendilerine ne sebep buldular tam bilmek mümkün değil tabi ama "takım" gibi oynamaya çalıştılar. Hani "Hoca gitsin" maçları vardır ya sanki bu da " HOCA KALSIN" maçı gibiydi.

Sonra dedimki, ne olmuş olursa olsun, 3 puanın alınabilmesi çok kıymetliydi bu hafta. Hepiniz biliyorsunuz ki alt bölge ile hassas bir virajın başındayız. Hala da öyle.Ben bu yazıyı yazarken "Kasımpaşa-Osmanlıspor" maçının başlama düdüğü çalmak üzereydi. Bu maçın sonucu bizim 3 puana katkılar da yapabilir inşallah. Alanya ise 10 haftadır yenilgi yüzü görmeyen Gençlerbirliği deplasmanında oynayacak. Her iki maçın sonucu da virajımızın keskinliğini devam ettirecek ya da rahatlatacak. Evet maalesef, alt grubun maçlarını yakından takip eder olduk.Bu konu üzerine de uzunca yazılır ama ben bu haftalık 3 puanın keyfini çıkarmak istiyorum.

Maçın ana karakterleri üzerinde biraz duralım isterseniz...

Pablo Martin Batalla... 34 yaşındaki kral, 11.5 km koşarak yine sahada ayak basmadık yer bırakmadı. Goldeki kilit pası ise tamamen zeka ve yetenek işi zaten. Eski haliyle kıyasladığımızda elbette randımanda düşmeler yaşadığı anlar oluyor ama halâ gidecek olmasının üzüntüsü beni etkiliyor.

Yerine geçeceğini düşündüğümüz Bostock ise Batalla'yı hayranlıkla izledi. Hatta maç içinde biraz fazla izledi, oynadığı bölgeyi iyi kapattı diyemeyiz ama çaba sarf ettiğini görmek belkide şimdilik bize yeterli gelmeli. Oyundan çıkarılması ıslıklandı ama iyi düşünürseniz çok doğru bir hamle oldu maç içinde. Batalla'nın onun yerine geçmesi ile yorulan kanatlar da dinlenmiş oldu.

Grozav etkili değildi ama girer girmez çaba sarfetti. Onun için de şimdilik yeterliye yakın diyelim, iyi düşünelim.

Ama bu maçta Shehu'ya ayrı bir paragraf açmak bence şarttı. Maça "saatli bomba" gibi başladı ama daha 10 dakika dolmadan toparlandı ve dikine oyun çabasıyla, hava toplarının çoğunu kazanması ve çaldığı bir çok topla taraftarın gönlüne su serpti. Hele attığı yanlış topun peşine koşup tekrar kazanması, Kembo'yu izleyip kahrolanlara moral oldu.

Kembo evet, şu maçı izlemeyi bırakıp, taraftara "gel sen oyna" işareti yapan oyuncumuz. Hani canı istediğinde çalım atabilen, koşan ama canı istemiyorsa 3 metre önündeki topa bile koşmayıp, arkadaşına eliyle "sen koş" diyen adam. Hani hem sövdürüp hem güldüren adam... Garip duygulara soktu beni maçta.

Barış dersek, bu hafta halimizden anlayan oyunculardan biriydi. Bindirmeleriyle canı çıksa da , sakat sakat devam etti bu defa. Mesela Maraton tarafından bu sefer " Koşsan laaan Barııışşş!" diye bağıran olmadı ona. Hakkını verdi formanın yetenekleri sınırlılıkları içerisinde.

Aziz, her zamanki Aziz'di ama Yusuf her zamanki Yusuf değildi.

Stancu ise gol attı sağolsun ama koşmaktan başka bir şey yaptığını göremedim.Presine lafım yok,elinden geleni yapıyor ama 2 maçtır çaprazdan kaleye şut atmak yerine pas çıkarması kadar beni sinirlendiren bir huyu yok.

Harun, Umut Bulut'la kaldığı pozisyonda penaltı yapmadı, yetti de arttı bana. O bizim canımız, kurtarıcımız.

Diğer oyuncularımız da neredeyse hatasız oynadılar. Ertuğrul ve Titi ikilisi hiç de yabana atılacak bir ikili olmadılar. Ekong mu orada Ertuğrul mu orada oynasın sorusunun cevabı zor.

Sonradan oyuna giren Sow, etkili oldu dersek yalan olur ama rakip defansı tedirgin edip biraz da çıkmalarını engelledi psikolojik olarak. Hani "geldiği belli oldu." dersek yalan olur. Fazla yazmayayım da nazar ederiz taa burdan, sakatlanır sonra...

Agu girdiğinde zaten maç bitiyordu ama dönüp de topa vuramayacak kadar da yorgun görmek beni üzdü.

Katılırsınız katılmazsınız ama ben oyuncuları iyi niyetle böyle yorumladım. İstesem bardağın boş kısmından bakıp hepsine söyleyecek laf bulur, olumsuz bakışla da yorumlayabilirdim ama ben faydası olmayacak laflar yazmayı sevmem bazı "usta yazarların raiting kaygısına düşmesi" gibi... İçimizdeki İrlandalılar üzüldü Allah'a şükür bu hafta!

Maç galibiyetle bitse de taraftar statta yönetimi yine istifaya davet etti.

Başkanın bu son 2 haftası hiç de kolay geçmiyor. Divan toplantısındaki gafı, ona hiç yakışmadı ve zorla onu destekleyen ve savunanların da son kaleleri yıkıldı. Defolup gidiyorlar, sözü ile kalp de kırdı bu hafta.Tabi özür dilemesi gerektiği dikte edilince özür diledi kendisi ama iş işten geçti bir kere.

Başkanlığı döneminde iyi niyetine ve Bursasporluluğuna laf edeni pek duymadım. Laf eden herkes icraatleri üzerinden eleştirdi kendisini. İcraatleri ya da icraatsizliklerini teraziye koyduğumuzda, ağır basan kefe hep olumsuzluklar oldu. Şampiyonluk sezonundan beri süre gelen düşüşümüzü durduramadı ve ne sportif anlamda ne de maddi anlamda ilerleme kaydedemedi. Malesef hatrı sayılır destek de alamadı. Şehir olarak yalnız bırakıldı. Şimdilerde "yeni yöneticilerle" tekrar seçime hazırlandığını duyuyorum. Ama yönetici seçimlerini yine fabrikasından yapacaksa zaten var olan şansı da biter. Bakalım ne yapacak?

Her zamankinden uzun bir yazı oldu ama dedim ya 3 puanın keyfiyle yazıyorum. Eğer buraya kadar yazdıklarımın hepsini okuduysanız teşekkür ederim. Daha değinilecek çok konu var elbette ama bana ayrılan bölümün sonuna geldim maalesef.

Haftaya Osmanlı deplasmanından da 3 puanla dönersek zaten o zaman keyif yazısının kalanını devam ederim. Ama yine bir mağlubiyet yaşarsak, bu hafta aldığımız 3 puanın kıymeti azalır. İnşallah 3 puan alacağız. 

Çünkü bu dakikadan sonra Bursaspor, ona inananlarla yola devam edecek. Kötü gidişten medet umanlarla değil...

Kızarsak kızarız, söversek söveriz ama biz Bursasporu menfaatsiz severiz..!

Saygılarımla...